BİZİM AMBARIN ANAHTARI KİMDE?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 3. Türkiye Tarım Orman Şurası’nda konuştu. Erdoğan şurada yaptığı konuşmasında ‘2020 yılına ait bazı müjdelerimizi paylaşmak istiyorum’ diyerek önemli açıklamalarda bulundu.

Erdoğan, 15 yıl aradan sonra “ortak akıl buluşması” temasıyla düzenlenen şura boyunca Türk tarımı ve ormancılığı ile ilgili son derece verimli, kapsamlı tartışmalar yapıldığını, sektörün tüm paydaşlarının görüşlerini, eleştirilerini ve geleceğe dair önerilerini özgür bir şekilde ifade imkanı bulduğunu bildirdi.

Pek çok konu konuşuldu müjdeler verildi toplantıda. İkna olan çiftçi var mı bilemiyorum. Şura niye 15 yıl aradan sonra yapıldı ki? Sonra ne kadar derine inildi? Zira Türkiye’de tarım öyle anlatıldığı gibi iyi ya da sorunları hemen çözülecek  durumda değil.

Tarımla ilgili yazacak çok konu var; Hangi konuyu ele alsak, halının altına süpürülmüş hatalarla dolu! Birkaç örnek vereyim;

Plansız kentleşme Türkiye’nin verimli tarım arazilerini yutuyor. Türkiye’de son 17 yılda 2 milyon 500 bin dekardan fazla tarım arazisi imar politikalarının kurbanı yapılarak betona gömüldü.

Tabii ki ülkemizde konut ihtiyacı, sanayi anlamında kullanılacak arazi ihtiyacı var. Ancak yapılacak konutların, sanayiye ve imara açılacak alanların iyi belirlenmesi gerekiyor. Bunlar tarımın yapılamadığı alanlar olarak belirlenmeli ve ona göre bir çalışma yapılmalı.

Geçtiğimiz günlerde Haber Ekspress gazetesi Murat Özyıldırım’ın yaptığı haberi okudum. Haberde “hobi bahçesi adı altında verimli tarım arazilerinin böl, parçala, sat metoduyla nasıl ranta kurban edildiğini yazmış. Çiftçiler dertli, “Hobi bahçesi gibi sempatik isim altında yapılan işler, hem birilerine rant sağlıyor, hem de doğayı, suyu ve çevreyi kirletiyor. Tarım arazilerinin yok olmasına neden olacak bu iş, çok az suyu kaldığı söylenilen İstanbul’un su havzasını da kirletiyor ama devlet kurumları bu işe sessiz kalmayı tercih ediyor”

İstanbul’un keşmekeşinden kaçmak isteyen doğa severlere satılıyor bu bahçeler ve onların bu masum istekleri ne yazık ki verimli tarım arazilerinin işlevini yitirmesine neden oluyor.

Her şeyin kılıfını buluyorlar! Peki ya üretim?

Patates üreticileri (kontrolsüz ilaçlama yüzünden) ürettikleri patatesi kendileri yemiyor. Sadece patates değil, pamuk, tütün, narenciye fındık…  Dahası bu ilaçlar yüzünden verimli topraklar zehirleniyor ve kullanılamaz hale geliyor. Kontrolsüz bu ilaçlama yüzünden bizler de zehirleniyoruz.

Nar yediği için insanlar zehirleniyor mesela ülkemizde dahası bir çocuk ölüyor.

İhracat yaptığımız tonlarca meyve kapıdan geri gönderiliyor. “Alın bu ilaçlı şeyleri siz yiyin” diyorlar bize. Yiyoruz afiyetle… Tatlı tatlı, yavaş yavaş, vitamin bunlar diye diye zehirleniyoruz

Bir de hayvanlara yedirdiğimiz yemler var. Orası da ayrı bir parantez.

Dünya’da nadir hastalık olarak belirtilen hastalıkların artma hızında birinciyiz.

Saray bizimle aynı meyve ve sebzeyi yemiyor. Topraklarımıza İsrail tohumları ekiyoruz. Toprak kaybediyoruz. İlla her kaybediş savaşarak olmazmış onu da deneyimliyoruz.

Rant, imar, çiftçinin bilinçlendirilmemesi, kimyasal ilaçlar, zehirli tohumlar, suni yemlerle şişirilmiş hayvanlar, etik değerlerin yitirilmesi, yetersiz teşvik yüzünden daha çok üretmenin insan sağlığından daha önemli hale gelmesi ve ithalat…

Cumhurbaşkanı Türkiye Tarım Orman Şurası’nda yaptığı konuşmada “Ambarın anahtarı kimdeyse güç ondadır” dedi. Sahi kimde bizim ambarın anahtarı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.